Prof. Dr. Kaya, Deprem Bilgi Sistemi'nde eksikliklerin olduğunu söyledi

Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi'nde sosyal sorumluluk projesi çerçevesinde geliştirilen deprem bilgi sistemi (DEPREMBİS) uygulamasını değerlendiren Doğal Afet Yönetimi Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Mehmet Ali kaya, parsel bazında zemin araştırması yapılması gerektiğine değindi.

Prof. Dr. Kaya, Deprem Bilgi Sistemi'nde eksikliklerin olduğunu söyledi
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Türkiye Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesinde sosyal sorumluluk projesi kapsamında Deprem Bilgi Sistemi (DEPREMBİS) uygulaması geliştirildi.

Konuyla ilgili konuşan Trakya Üniversitesi Doğal Afet Yönetimi Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Mehmet Ali Kaya, yapılması gerekenin zemin araştırması olduğuna değindi.

Nokta bazında verileri Türkiye’nin her yerine yerleştirmenin kolay iş olmadığını belirten Kaya, “Sosyal sorumluluk projesi kapsamında geliştirilen bir uygulama ve yapılan işe saygı duyuyorum.  Bu yazılımda jeofizik verilerinin Amerikan Jeoloji Servisi’nden alındığı ve alınan dataların koordinatlara yerleştirildiği şekline açıklama yapıldı. Bu anlamda çok yoğun bir emek bu. Bunu kabul etmek lazım. Yani o veriyi alıp nokta bazına Türkiye'nin her yerine koymak kolay bir şey değil.” Dedi.

Uygulama hakkında değerlendirmelerde bulunan Kaya, “Biz Jeofizik mühendisleri açısından baktığımız zaman olayda eksikler var. Amerikan Jeoloji Servisi son derece saygın bir kurumdur. Oradan veriler alındığı söyleniyor tabii ki doğrudur. Amerikan Jeoloji Servisi’nin jeofizik verileri için Amerikalılar ya da bizler Türkiye’nin her tarafında karış karış zemin araştırması yapmadık. Eğer yapsaydık bu haritayı biz kendimiz ya da devlet AFAD aracılığıyla ortaya koymuş olurdu. Amerikan Jeoloji Servisi benim bildiğim kadarıyla deneysel bir bağıntı kullanarak bir algoritma geliştirdi. Ama bu sadece Türkiye için değil Dünya için algoritma geliştirildi. Bu anlamda dünyanın neresi olursa olsun her ülke için zemin bilgisine ulaşabiliriz.” şeklinde konuştu.

Kaya, verilerin deneysel kökenli olduğu için realiteyle yani var olan jeoloji ile her ülkenin veya her noktanın jeolojisiyle örtüşmesinin mümkünün olmadığını belirtti.

Uygulamada parsel bazında zemin araştırması yapılması gerektiğini belirten Kaya, insanoğlu olarak dünyanın her tarafında yerinde uygulama yapılması gerektiğini vurguladı.

Kaya, “yerinde uygulama yapmak için biz Jeofizikçilerin iki tane önerisi var. Birincisi makro bölgeleme ikincisi mikro bölgeleme.  Makro bölgeleme, geniş alanları ve büyük derinlikleri incelemektedir. Deprem dalgaları da tıpkı ışın gibi odaklanabilir. Deprem dalgaları zaman zaman yer altındaki derin kayalardan yeryüzüne doğru odaklama yapabilir. Nasıl ki güneş ışığı normalde kâğıdı tutuşturmazken büyüteç ile ışınlar odaklanıp kâğıt yakılabilirse herhangi bir depremde hiçbir sıkıntı görmeyecek alan, bu odaklanmış dalgaların merkezi haline gelip yıkılabilir. Yer altındaki ana kayanın örneğin bir çukur ayna gibi yansıma yapıp odaklayıp odaklanamayacağını bilmemiz gerekir. Ek olarak ana kayanın üzerindeki dolgu kalınlığını öğrenmiş oluyoruz.” İfadelerini kullandı.

Dolgu zeminin depremin şiddetini büyüttüğünü dile getiren Kaya, 7 büyüklüğündeki bir depremin Kaya zeminlerde 7 şiddetinde hissedildiğini ama aynı yapının dolgu zemin üzerine yapıldıysa 7 büyüklüğündeki depremin 9 şiddetinde hissedilebileceğinin altını çizdi.

Mikro bölgelemenin ayrıntılı bir etüt ve analiz çalışması olduğunu açıklayan Kaya, “Parsel bazında etütler tabii ki o noktayı öğrenme açısından çok değerli. Ama biz mikro bölgeleme dediğimiz zaman parsel değil birkaç adayı kapsayan araştırmayı vurgularız,  örneğin sadece Edirne'ye çalışacak olsak bu bir mikro bölgelemedir. Edirne'nin zemin özelliklerini çalıştığımız zaman Edirne'de yapı yapılması açısından daha uygun alanlar neresi? Konut alanları neresi olur? Resmi yapılar için örneğin hastane gibi yapılar için daha sağlam zeminler neresi olabilir, park ve bahçelerin yerinin neresi olmalı gibi kent plancılara ve inşaat mühendislerine çok doğru parametreler vermiş oluruz.” ifadelerini kullandı.

Kaya, “Depremden sonra sismografta ikincil kaydedilen dalgaların hızı daha düşüktür. Bu yüzden secondary kelimesinden dolayı S dalgası olarak bilinir. Vs dememizin anlamı odur. V’de hızı belirtir. Yıkıcı dalga bunlardır ve bu yüzden Vs dalga hızını dikkate alırız. İlk 30 metre derinliğe kadar Vs hızını bilmek, zemin sınıflaması için gereklidir. Lakin sadece Vs’yi bilmek yetmez. Zeminlerin salınımı vardır. Oturduğumuz bina, okul, hastane gibi yapılar da salınım yaparlar. Eğer zemin ve binanın salınımı birbirine denk gelirse yani periyotları eşit olursa bizim rezonans dediğimiz olay meydana gelir. Yani en küçük hareketle yıkılabilir. Dolayısıyla zeminin hâkim titreşim periyodunu bilmek zorundayız.” dedi.

Kaya, Deprembis uygulamasının fikir verebileceğini aktararak makro ve mikro bölgelemeden elde edilen verilerin inşaat mühendisleriyle paylaşıldığı takdirde depreme dayanıklı güvenilir yapıların inşa edilmesinin mümkün olacağını söyledi.

Uygulamanın bazı vatandaşlar için rahatlatıcı bazıları için ise tedirgin edici olduğunu dile getiren Kaya, şunları kaydetti:

“Yani bu tür uygulamaların tabii ki tedirgin edici özelliği de olabilir. Buna karşılık rahatlatıcı yönleri de olabilir. Uygulama parsel bazından çok mahalle bazında bilgi veriyor. Öyle olunca da mahalle bazına bakıldığı zaman söz konusu rahatlatıcı etkileri de olabiliyor, tedirgin edici etkileri de olabilir. Yukarıda da belirttiğim gibi, aslolan yerinde uygulama ile zemin parametrelerini elde etmek ve mevcut yapıların incelemesini gerçekleştirmektir."

İpek Esma Çeşme