
BİZİ ALDATAN BİZDEN DEĞİLDİR
Cuma Sohbetleri
İslam dini imanî, amelî ve ahlakî emir ve yasakları ile en son ve en mükemmel dindir. Allah resulü(s.a.v) başta kendi ahlaki yaşantısı ile Müslümanlar dâhil birçok dine mensup insanın takdirini kazanmıştır. Ashabı Kiram da İslam’ı ulaştırmak için gittikleri bölgelerde, bu ahlaki terbiye ile yöre halkının takdirini kazanmışlar hem de birçok insanın hidayete ermesine sebep olmuşlardır. Efendimiz(s.a.v)’in ashabına öğretmiş olduğu bu ahlaki özelliklerden biri de insanları aldatmamak, doğru sözlü olmaktır. Müslümanlar bu ahlaki ilkeyi hem beşeri ilişkilerin de uygulamışlar hem de diğer insanlara ulaştırmakla vazifeli oldukları, İslam dinini koruma ve anlatma hususunda uygulamışlardır. Peygamber Efendimiz(s.a.v); “Kim bilerek bana yalan isnat ederse cehennemdeki yerine hazırlansın.” Buyurarak din adına velev ki dini yaşamaya teşvik gayesiyle olsun yalan söylenemeyeceğini vurgulamıştır. Bunun içindir ki hadis âlimleri dini konularda değil günlük hayatta bile nadiren de olsa yalanı sabit olmuş birinden hadis nakletmezler.
Allah(c.c)’ın Peygamberine(s.a.v) vermiş olduğu vazife Kuranı insanlara ulaştırması ve açıklamasıdır. Bununla beraber, Allah(c.c) kuran da insanları hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü yasaklayan bir topluluğun olası gerektiğini emretmiştir. Asırlarca Müslümanlar bu ilkeler çerçevesinde insanları İslam’a çağırmış zorlama, baskı ve şiddet uygulamamıştır. Hele İslam’ı menfaatlerine alet etme gibi süfli bir yola hiç gitmemişlerdir. Böylesi süfli amaç için dini kullanan Yahudi bilginler hakkında Allah(c.c); “Elleriyle kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için, "Bu Allah’ın katındandır" diyenlere yazıklar olsun! Elleriyle yazdıkları yüzünden vay haline onların! Ve yapıp ettikleri yüzünden vay haline onların!” Buyurmuştur. Hristiyan misyonerliğinde ise, ilk misyoner Pavlus’un dediği gibi “ne yapıp edip insanların kazanılması” yani bir şekilde insanların Hristiyanlaştırılması anlayışı mevcut olduğu için kendini gizleme, takiyye yapma, kültüre uyarlama, insanların zaaflarından yararlanma veya özellikle orta çağ misyonerliğinde örneklerini çokça bulabileceğimiz baskı ve işkence ile birçok toplumu asimile etmişlerdir. Bu noktada İslam dininde var olan tebliğ ve irşat misyonerlik faaliyetlerinden ayrılır. Zira İslam’da dini anlatmak ve yaşamak vardır.
Zaman zaman İslam coğrafyasında da gerçek kimlikleri Müslümanlar tarafından çok geç anlaşılan kimseler çıkmışlardır. Bu kimselerin geç anlaşılmasının sebeplerinden birisi ise, dünyevi emellerine ulaşmak için kendilerini gizlemeleri, olduklarından farklı görünmeleri ve en önemlisi insanların dinlerinden habersiz olma zaaflarından yararlanmalarıdır. Bunun tarihte parlamadan sönen örnekleri olduğu gibi insanlar üzerinde özellikle İslam’ı tahrif noktasında derin yaralar açan örnekleri de mevcuttur. Şüphesiz bunun en yenisi ve yarası en taze olanı İslam’ı tahrifte sınır tanımayıp bunu insanların kanına girme raddesine taşıyan FETÖ tahrif ve terör örgütüdür. Bunlar Yahudi bilginleri gibi dünyevi emelleri için dini kulanmışlar , Şia gibi kendilerini gizleyip takiyye yapmışlar, misyonerler gibi insanları kendilerine bağlamak için her türlü İslam’ın tasvip etmeyeceği yol ve yöntemleri denemişler, DEAŞ gibi 248 masum vatandaşımızı şehit ederek ellerini kana bulamışlardır. İslam dini bu tutum ve davranışların hiçbirini tasvip etmemektedir. Aynı şekilde aklı selim sahibi biride bunların yanlış olduğunu anlayacaktir. Zira islam aklı selime ve fıtrata uygun bir dindir.
İslam’ı tahrif hareketlerine karşı çare İslam’ı doğru kaynaktan öğrenmek ve yaşamaktır. “Din samimiyettir.” Hadisi şerifi gereğince dini, iman, amel ve ahlak boyutu ile samimi olarak yaşamaktır. Zira samimi olan Müslümanlar amacı ve hedefi şeytani olan insanlar tarafından kandırılamazlar.
Hz. Peygamber(s.a.v);"(Akıllı ve olgun) Mümin aynı delikten iki defa sokulmaz, ısırılmaz." Buyurarak müminin geçmiş hatalarından ders alması gerektiğine vurgu yapar. Bu noktada iman, amel ve ahlak olarak sağlam yetişmiş bir nesil geleceğimizin teminatı olacaktır. Zira ahlâkî ilke olan başkasının hakkına göz dikmemeyi çocuklarımıza aşılayamazsak, dünyevi kaygı için ellerine verilen sorularla bir yere gelen sonra da ellerine tutuşturulan silahlarla masum insanlara kıyan kimselerin çıkması kaçınılmaz olacaktır. Bunun için çocuklarımıza, doğru sözlü olmayı, kul hakkına girmemeyi, yalan söylememeyi, başkasını olduğundan farklı görünerek aldatmamayı, vatan sevgisini, vatan olmayınca din, ezan, bayrak, namus olamayacağını öğretmeliyiz. Bu görev ise en başta anne ve babalarındır. Hz. Peygamber(s.a.v)'de bu bağlamda çocuklarımıza maddiyattan önce, güzel bir ahlak bırakmamız gerektiğini şöyle buyuruyor; "Hiçbir baba evladına güzel terbiyeden daha üstün bir miras bırakmış olmaz." Yine Efendimiz(s.a.v) üstü kuru altı yaş buğday dolu çuvalı satan kişi hakkında; "Bizi aldatan bizden değildi." Hadisi ile bir Müslüman için ahlâkî ilkelerin ne kadar gerekli olduğunu vurguluyor.
Yüce Rabbim milletimize tekrar böylesi acılar yaşatmasın. Bu hain darbe girişiminde şehit olan kardeşlerimize rahmet eylesin, gazi olanlara ise sağlık, sıhhat ve uzun ömürler nasip etsin. Vatanımızı ve milletimizi her türlü tehlikelerden korusun.
Mustafa YILMAZ
Cezaevi Vaizi